Yirmi yıl önce Almanya’ya geldiğimde demiryolu ulaşımı bu kadar farklı olabilir demiştim. Öncelikle trenler oldukça dakikti. Almanca ve İngilizce anonsları anlamayan yabancılar bile planda yazan varış saatine bakarak varılan istasyonda rahatlıkla inebiliyordu. Trenlerin kapıları kolla değil dokunmatik düğmelerle açılıyordu ve de tren hareket ettikten sonra o kapıları açmak imkansızdı. Oysa İstanbul’dan İzmit’e defalarca vagonun dışında seyahat etmiştim. Almanya’daki trenler ayrıca çok ender durumlarda istasyonlar arasında durduğunda da kapıları kilitli kalmaktaydı. Oysa meşhur Ankara gezimiz sırasında bindiğimiz ekspres gece hiçbir ışıklandırmanın olmadığı yerlerde durduğunda en cesurlarımız trenden inip en uzak mesafeye kadar koşup geri gelmekteydi. Henüz GPSlerin sadece askeri amaçla kullanıldığı zamanlardı ve nerede olduğumuzu bilmiyorduk. O sırada tren kalksaydı sanırım okul idaresi bu tür gezileri yasaklamak için İstanbul’a geri dönmemizi beklemezdi.
Trenlerin içi de çok farklıydı. Yolcunun ihtiyacı olan bütün bilgiler elektronik olarak sürekli gösterilmekteydi. Bütün trenler klimalıydı ve bu nedenle açılıp kapanan pencereler de yoktu. Banliyö trenleri de İstanbul’la karşılaştırıldığında taşınacak insan sayısının çok daha az olması nedeniyel bizimkilere göre oldukça küçüktü.
Alman demiryolları ben Almanya’ya gelmeden kısa süre önce özelleştirilmişti. Bu farkları görünce demek ki özel sektör böyle büyük işlerin de altından kalkabiliyor diye düşünmüştüm.
Demiryolları da alışık olduğumuz diğer özel sektör şirketleri gibi arada sırada müşterileri arasında anket yapıyor. Yıllar önce karşılaştığım ilk ankete katılmıştım. Anketörün umduğu iyi notları vermemiştim ama. Özellikle trenlerdeki servislerden memnun musunuz sorusuna. Bu anketten birkaç gün önce trende acil tuvalete gitmem gerekmişti ve trenin tek tuvaleti de bozuktu. Mecburen ilk durakta inmiştim. Aciliyet devam ederken param olmadığını fark etmiştim ve bulabildiğim tek tuvalet paralıydı. Neyse ki şimdiye kadar ki tek dilenme denemem başarılı olmuştu da kapağı içeri atabilmiştim. İtiraf etmeliyim ki parayı veren adamın yüz ifadesinden anladığım kadarıyla o da birisinin tuvalet için para dileneceğini beklemiyordu.
Bir sonraki anketi birkaç ay önce gördüm. Bu sefer ankete katılmak istemedim ama, çünkü yanımda oturan çocuk ders çalışıyordu ve bunu fark etmeyen anketöre kızmıştım. Daha sonra bu pazar bir anket olsa ne cevap verirdim diye düşünmeye başladım. Bu yirmi yıl içinde demiryollarında neler olmuştu?
Artık trenler o kadar dakik değildi. Raylar ve istasyonlar aynı kalmıştı ama şehirlerarası seferlerin sayıları artmıştı. Bu da planlamayı çok zor ve problemlere açık hale getirmişti. Örneğin yıllardır plana göre 07:08 civarında gelmesi gereken banliyö treni hemen hemen her gün geciken şehirlerarası ekspres tren yüzünden hep gecikmeli geliyor. Plan ise asla değişmiyor.
Tren seferlerinde aksamalar olduğunda (teknik sorun, acil durumlar, intihar vakaları, grevler vb) eskiden demiryolları şirketi yolcuları götürmek için otobüs kiralardı. Zamanla ilk önce bu kiralanan otobüslerin ne zaman geleceği bilinmez oldu, saatlerce bekledik. Daha sonra hiç kiralanmadılar bile. İyi tarafından bakacak olursak artık bekleyerek zaman kaybetmiyoruz.
Bunlar kısmen öngörülemeyen durumlardı. Futbol maçları olan günlerde yolcu sayısının çok olacağını tahmin etmek çok zor değildir ama anlaşılan artık böyle günlerde ek seferler koymak ya da daha büyük trenleri sefere koymak imkansız.
Peki kötüleşmeyen hiçbir şey olmadı mı? Olmaz mı? Eskiden de bütün bilet alım işi bugünkü otomatlarla yapılıyordu. Bence bu otomatlarda bazı tasarım hataları var ve bunlar hala düzeltilmiş değil. Örneğin, Karlsruhe’ye gitmek istediğimi var sayalım. Aylık seyahat kartımla Wörth’e kadar (Karlsruhe’den bir durak öncesi) bedava gidebiliyorum. Yani sadece Wörth Karlsruhe arası için bilet almam lazım. Sorun şu ki otomatlar sadece bulunduğu yerden itibaren bilet veriyor. Bu durumda Wörth’e kadar gidip kalan yol için bileti oradan almam lazım. Tabii ki tren içinde otomat yok ve inip binerken büyük ihtimalle treni kaçıracağım. Sonuçta işe yarayan tek çözüm otomat yerine bilet gişelerinden bilet almak, fakat onlar da hafta sonları ya erkenden kapanıyor ya da hiç açık olmuyorlar.
Yiğidi öldürdüm ama hakkını yemeyeyim. Özel sektör o kadar da boş durmuyor. Trenler artık daha büyük oranda yeşil enerji kullanıyor. Ayrıca iklim değişikliği nedeniyle yükselen hava sıcaklıklarına karşı rayları beyaza boyayarak, genleşme problemlerine karşı da çözüm denemeleri başlatılmış.
Yine de bütün bu değişimleri alt alta koyup topladığımda bir sonraki ankette vereceğim not öncekinden daha düşük olacak gibi gözüküyor. Merak ettiğim tek şey, acaba özelleştirme olmasaydı durum daha mı kötü olurdu?