Bu soru nereden aklıma geldi ki yine? Heralde okuduğum psikoloji kitabındaki akıllı Hans adlı atın gerçekte aritmetik işlem yapmadan insanları aritmetik işlem yaptığına inandırması hikayesi yüzünden oldu. Bu gerçek hikayede at sorulan işlemin sonucunu soruyu soran kişinin farkında olmadan verdiği vücut dili işaretlerinden buluyordu. Bu yöntemi kullandığı bilinmediği sürece gerçekten işlem yaptığı düşünülüyordu ve bu yüzden de akıllı lakabı takılmıştı. İşin sırrı çözüldükten sonra ise o kadar da akıllı değilmiş denmiştir heralde ama atın kullandığı yöntem bence çok daha ileri bir zekanın göstergesi olabilir.
Uzun bir süre, bilgisayar programlarının emekleme döneminde bilgisayarların satranç oynamadığı iddia ediliyordu. Programların yaptığı tek şey basit algoritmalar yardımıyla olası pozisyonları değerlendirmek ve en yüksek değerdeki pozisyona götüren hamleyi seçmekti. Bu değerlendirme hesabı da kolaydı. Figürlerin belli değerleri olurdu, kontrol edilen kareler, hareketlilik filan gibi faktörler de hesaba katılırdı. İnsanlar bu kadar fazla hesap yapmadan, daha stratejik oynadıklarından mı yoksa oynarken hissettikleri duygulardan ötürü mü bilmem ama programların satranç oynamadığını düşünürdü. Onların yaptığı matematiksel, algoritmik bir hareketti ve satranç bu şekilde açıklanamaz ya da açıklanmamalı gibi düşünülüyordu. Hala yaptığı hamlenin nedenini insanların anlayabileceği şekilde açıklayabilen bir program yoktur heralde.
Zamanla programlar gelişti. İnsanların kullandığı stratejilerin bazıları yavaş yavaş eklendi. Yaratıcılık dediğimiz sezgiye dayalı şeyler eklenemedi tabii ki. Sanırım bunun ne olduğunu bilinmediğinden nasıl programlanacağı da çözülemedi. Bunun yerine açılış ansiklopedisi ve oyun sonu veri tabanları eklendi ama. Böylece programlar oyun ortası kısmı hariç her yeri neredeyse hatasız oynayabilmeye başladı. Bir süre sonra bilgisayarların yeterince hızlanmasıyla insanın bu hesap gücü karşısında pek bir şansı kalmamıştı. Artık hedef yenilmemek olmuştu ki o da Kasparov’un Deep Blue’ya karşı kaybetmesiyle geçmişte kalmış oldu.
Programlarda yapılan son devrim de yapay zeka oldu. Artık bilgisayarlar yapay zekanın ihtiyacı olan performansı sunabilecek kadar hızlılar. Yapay zeka ile artık programlarla insanlar arasındaki oyun gücü farkı çok yükseldi. Hatta en son AlphaZero adlı program sadece kurallarla başlayıp kendi kendine oynayarak sadece bir gün içinde insanlardan güçlü, üç gün içinde de dünya şampiyonu programları yenebilecek seviyeye gelmeyi başardı. Bu bence ilginç bir adım oldu. Artık bilgisayar insanların programladığı stratejileri kullanmadan, kendi bulduğu stratejilerle oynuyordu ve anlaşılan bizim bulduklarımızdan çok daha güçlü stratejileri bulabiliyor.
Artık yapay zekalı programların bu hamleleri nasıl hesapladığını genelde bilmiyoruz. Aslında teknik olarak biliyoruz da heralde analizi anlayabileceğimiz hale getirmek pek mümkün değil. Oyunu sadece kurallardan öğrenebiliyorlar ve insanların programlara kendilerinden bir şey katmasına da gerek yok. Bu durumda bence en geç şimdi programların satranç oynadıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Belki oynarken bir şey hissetmiyorlar, ya da bir hamleyi neden yaptıklarını açıklayamıyorlar ama heralde bunları bir tür iletişim eksikliği olarak yorumlayabiliriz.
Peki başta sorduğum soruyu daha da genişletebilir miyiz? Örneğin en basitinden başlayayım. İnsanlar bilgisayarlara göre satranç oynuyor mu? Bu soru bilgisayarların umrunda değildir diyip geçebiliriz ama. Peki ya bilimler? Çok ileri bir uzaylı uygarlığı karşısında yaptığımız şeyler bilgisayarların kırk yıl önceki satranç oynama seviyesi gibi ilkel olamaz mı? O zaman bu uygarlık bizim için aslında fizik yapmıyorlar diyebilir mi? Deseler bile biz fizik yapmadığımızı düşünmeli miyiz?