Büroda oturmuş günlük delirme sınırımızda bir o yana bir bu yana salınımlarımıza devam ediyorduk. Görüntü işleme grubundan matematikçi arkadaş dikkatlice kapıyı açıp içeri girdi. Yine nerede bir hata buldu acaba diye beklerken heyecanla anlatmaya başladı:
– Ay büroda dayanamıyorum artık.
+ …
– Karşımda oturan stajyerin davranışları deli ediyor. Çıldıracağım. Çalışamıyorum, ben de kaçtım geldim.
+ Nasıl davranışlar?
– Şey işte, nasıl anlatayım? Şöyle şeyler değil de, hmmm …
Burada cümleler bitti artık sadece el kol hareketlerine başladı. Yanında bir şey de söylemek istiyordu ama aklına bir türlü gelmiyordu. Bu sahnelere alışıktık. Dakikalarca sürdüğü olurdu.
– Şey değil ya, bilirsin sen.
El hareketlerine devam.
+ İki kelime? Yabancı?
Cevap yok ama hareketler daha da hızlandı.
+ Film? Dizi. Birinci kelime …
Bir iki dakika biz dalga geçtik, o bize el kol hareketleri yaptı ama sonunda kelimeyi buldu. Sözlü.
Eleman stajyerin sözlü olmayan davranışlarından rahatsız olmuş. Sonra bu hareketleri anlatmaya başladı. Parmaklarıyla masaya vurmak, farenin tuşuna sert ve sıkça basmak, klavye tuşlarıyla ritim tutmak falan filan. Kabul etmeliyim ki bu örnekler simetri hastası, evet ve hayırdan (aslında sadece hayır) başka bir cevap bilmeyen, yemeği çatalla sosundan ayırmaya çalışan (ve bunda başarılı olan) bu arkadaşı delirtmek için gerçekten de yeterli şeylerdi.
– Sizin büro daha kalabalık, daha gürültülüdür ama bizim bürodan iyidir.
+ İstersen buraya gelebilirsin ama ben de hep kendi kendime konuşuyorum. Ona göre.
Bunu biraz düşündükten sonra ciddi olduğuma ikna oldu ve kendi bürosuna döndü.