Mannheim’dan trene binip Worms’a doğru yola çıktım. Zamanlamam da iyiydi, Mannheim’da yağmur şiddetlenmeye başlamıştı. Yirmi dakika sonra Worms’a geldiğimde zamanlamamın o kadar da iyi olmadığını anladım, yağmur şiddetlenmişti.
Katedrale doğru giderken bir parktan geçmem gerekti ve parkta aşırı yağmura rağmen Martin Luther anıtının fotoğraflarını çektim.
Parkı geçtikten hemen sonra St. Petrus Katedrali’ne geldim. Oldukça büyük bir yapı kompleksi çağlar boyunca inşa edildiğinden gotik ve barok gibi değişik mimari özelliklere sahipmiş ama ben bu farkları anlayacak kadar bu konulara hakim değilim. Aşağıda dışarıdan çektiğim iki fotoğrafta belki bu mimari özellikler anlaşılıyordur.
Sonra içeri girdim. Bu sefer oldukça karanlık bir ortamdı. Aslında ortaçağ havasına çok uygun bir karanlık ama fotoğraf çekmek için çok uygun değildi. Yine de vitray pencereler çok güzeldi. Bazıları incilden hikayeler anlatırken bazıları da sanki soyut sanat örnekleriydi.
Bunlardan başka hiçbir anlam veremediğim heykeller de vardı.
Dönüş yolunda da Worm’un meşhur olduğu ikinci konuyla ilgili önemli adreslere (biri hariç) gittim. Bunu da bir sonraki yazıda anlatırım.