Hz. Alvis, Kvenlere gönderildiği bilinen tek peygamberdir. Kendisine kitap ya da vahiy indirilmedi. Buna rağmen tanrı ona evrenin bütün bilgilerini bahşetti. Hiçbir meslekle uğraşmayan Alvis bütün gün etrafta dolaşır ve insanların sorduğu soruları cevaplardı. Okuma yazması olmadığından bugüne kadar kalan tüm bilgiler arkadaşlarının bize aktardıklarıdır.
-Bir gün öğlen vakti pazarda gezerken balıkçı Hendrik, Alvis’le dalga geçmek istedi. Bir balık yumurtasının nasıl şişip kocaman balık haline geldiğini sordu. Alvis de anlatmaya başladı: “Balık yumurtası bir hücredir. O hücre büyür ve zamanı gelince ikiye bölünür. Sonra bu iki hücre büyümeye başlar ve sonra onlar da bölünür. Bir süre sonra belli yerlerdeki hücreler daha farklı bölünmeye, daha özel şekiller almaya başlar. Böyle böyle değişik organlar oluşur ve en sonunda çok sayıda ve farklı hücrelerden meydana gelen bir balık”.
-Bir akşam gökyüzündeki renkli ışıkları gösterip “tanrılar acaba bu sefer ne diyor?” diye soran çobana sakince şunları anlatmıştı: “O ışıkların tanrılarla bir ilgisi yok. Güneş’ten çıkıp dünyanın çevresindeki gaz tabakasına giren çok küçük parçacıkların bu tabakadaki daha büyük parçacıklarla çarpışarak yörüngelerinde hareket eden parçacıkları başka yörüngelere çıkarması ve sonra bu parçacıkların eski yörüngelerine dönerken aldıkları enerjiyi başka bir parçacık şeklinde geri vermelerinden ibaret. Bu şekilde renkler oluşuyor. Değişik renkler değişik miktarda enerji demek oluyor.” Çoban bu açıklamadan hiç memnun olmadı ve “Sen benim dinime neden saygı göstermiyorsun?” deyip evine gitti.
-Alvis insanların kendisine sorular sormasından çok hoşlanırdı. Her soruya verecek cevabı vardı. İnsanlar ise bu cevapları ya anlamıyorlardı ya da zaten eğlenmek için sorduklarından dinlemiyorlardı. Alvis bu durumdan hiç şikayetçi olmadı ve kimseyi de cevapsız geri göndermedi.
Hz. Alvis’in ölümü
Alvis’in ölümü o güne kadar kendisine inanmayan kavmini tanrının varlığı ve kendisinin de onun peygamberi olduğu konusunda ikna eden tek mucizesidir. O gün öğleden sonra köy halkı avdan dönenleri karşılamaya gittiler. Tabii ki Alvis de onlarla beraberdi. Avlanmış hayvanlar yere serildiğinde köy halkı birden bir adım geri attı. Geyiklerden biri beyazdı ve bu iyiye işaret değildi. Kalabalık hemen bunun kutsal bir yaratık olduğunu ve bunu öldürmenin köye lanet getireceğini konuşmaya başladı. Bunun üzerine Alvis daha sonra veda hutbesi diye de anılacak konuşmasını yapmaya başladı:
“Bu kutsal bir geyik değil. Avladığımız diğer geyiklerle aynı. Sadece bir gen hatasına sahip. Bu nedenle vücudundak, renk veren maddeler çok az ve kırmızı yerine beyaz görünüyorlar. Daha ilginç bir durum ise şu avlanmış tavşanlarda görülebilir. Dikkat ederseniz sert kış döneminden önceki yıllarda avladıklarımızdan daha kalın derileri var. Ayrıca daha da iriler. Yiyecek miktarı eskisinden daha az ama önceki hallerine geri dönmemişler. Demek ki evrimleşmişler, kalıcı bir şekilde. Son sert kış döneminde hayatta kalmayı başaranların soyu bu. Genleri bir şekilde değişip daha kalın derili olanlar o kışı atlatabildi ve hayatta kaldılar. Sonra da ürediler ve o genler sonraki nesillere aktarıldı. Bu her zaman olan bir işlemdi. Biz de değişe değişe, çevreye uya uya, hayatta kala kala bu hale geldik. Eskiden, yani çok eskiden iki ayak üzerinde bile yürümüyorduk mesela.”
Kalabalıktan homurdanmalar duyulmaya başladı. “Yine delirdi bu”, “Dediklerinden bir kelime bile anlamadım”, “Saçmalamayı bırak”. Alvis’in arkadaşları bir olay çıkmasından korkarak onun koluna girerek uzaklaştırmaya çalıştılar ama Alvis onları iterek konuşmaya devam etti.
“İnanmıyor musunuz? O zaman size ilk insanların ortaya çıkışını da anlatayım…”
Tam bu sırada kalabalık, büyük bir ışık ve gürültüyle etrafa saçıldı. Yerden kalkabildiklerinde gördükleri şeyle hayrete düştüler. Alvis’ten geriye sadece kömürleşmiş bir yığın kalmıştı. Köyün dericisi bu mucizeyi şu şekilde onayladı:
“Tanrı onu bize gönderdi ve şimdi de geri aldı. Keşke dediklerini anlayabilseydik.”