İş dünyasındaki anlamadığım olaylar

Projeler genelde belirlenen zamanda ve istenen ölçülere uygun şekilde bitmez. Bu durumda projenin kimin için yapıldığı önemli olabilir. Kendim için yaptığım bir projede bunlara çok takılmayabilirim. Nasıl olsa yarın ölecekmiş gibi yaşamadığımdan bir gün daha geç bitse de olur. Burada çko belirgin olmasa da iki önemli adım var. Birincisi projenin gecikeceğini projenin alıcısına, yani kendime haber veriyorum ve ikincisi de projenin müşterisi, yani ben, bu gecikmeyi nedenlerini bilerek kabul ediyor.

Bu adımlar kendimiz dışındaki bir müşteriyle çok değişik şekillerde yürüyebiliyor. Bazen müşteriye işin yetişmeyeceği çok geç bildiriliyor. Bazen müşteri işin aslında yetişmediğini malı teslim aldıktan sonra kendisi keşfediyor. Bu durumlarda müşterinin hayal kırıklığını, kızgınlığını anlatmama gerek yok heralde. Tabii ki hemen telefon açıp hesap sormaya başlıyor. Burada da kendisine aslında önemli olmayan çeşitli nedenler sunuluyor ve sorunun giderileceği sözü veriliyor. Artık müşteriler de bu işlere iyice alışmış olmalı ki projeler aynı müşterilerle bile aynen böyle devam ediyor.

Burada bahsetmek istediğim asıl senaryo aynı projede müşteriyle beraber aynı anda çalışılan işler. Örneğin bir sistemin bir parçasını biz yapıyoruz, bir parçası müşteriden geliyor ve bunlar entegre edildikten sonra sistem müşteriye satılıyor. Bu entegrasyon sürecinde iki taraf da aynı sistemi kendileri açısından beraber test ediyor, beraber hataları düzeltiyorlar. Böyle bir ortamda tarafların birbirlerine yalan söylemesinin ne anlamı var diye düşünmeden edemiyor insan.

Kendi kendime açıklamalar arıyorum ama her zaman bulabildiğimi söyleyemem. İlk düşündüğüm şey bu sözler verilirken benim bilmediğim bilgilerin de kullanıldığı oluyor. Ne bileyim, belki müşteriyle sistemin yüzde yüz hazır olmayacağı zaten konuşulmuş olabilir. Teslimden bir ay sonra bütün hatalar giderilecek diye anlaşma yapılmış olabilir. Bu tür şeyler bizim gibi yazılımcılarla pek konuşulmaz. Asıl eğlence ise müşterinin yazılımcısı da bunlardan haberdar değildir ve iki tarafın yazılımcısı birbirlerini aynı sınıfın ezilen üyeleri olarak görüp birbirlerine içlerini dökmeye başlayınca başlar. Bu konuşmalar kulaktan kulağa iki tarafın patronlarına da ulaşır. Sonra yazılımcılara durumu açıklama ihtiyacı görülmeden fırça atılır. Bu da yazılımcıların daha çok dedikodu yapması şeklinde kısır döngü yaratır.

Son gördüğüm olay ise bunlardan bir adım daha kötüydü. Yazılımcılar beraber aynı sistemde testler yapıyor, dolayısıyla iki taraf da sistemin aslında hazır olmadığını biliyor. Teslimattan önce şefler seviyesinde son bir telefon konferansı yapılıyor. Toplantıya yazılımcılar da katılıyor. Bu toplantıda durumdan haberdar olan müşterinin şef kadrosu sistemin yetişmeme şansı varsa teslimatı erteleme teklifinde bulunuyor. Fakat diğer ekibin kahraman şefleri buna gerek olmadığını, sistemin hazır olduğunu ve hatta daha planlanandan iki gün önce teslim edileceğini bildiriyor. Büyük ihtimalle iki tarafın da yazılımcıları bu sırada kendi şeflerine siz manyak mısınız der gibi işaretlerde bulunuyordu. Görüntüsüz telefonun avantajlarından biri de bu tür iletişimlere izin vermesidir. Bu görüşmede müşterinin açıkça geçmişteki tecrübelerinin yarattığı hayal kırıklığının bu sefer de gerçekleşeceğinden korktuğunu açıkça söylemesi de diğer şeflerin tavrında bir değişiklik yaratmadı.

Evet, sistem planlanandan iki gün önce bilinen bütün sorunlar giderilmeden müşteriye teslim edildi. Müşteri de bütün bu süreç boyunca bunun olacağını biliyordu. Hala düşünüyorum. Bu tür iş hamleleri yapılırken oyuncular kendilerini karşısındakilerin yerine hiç mi koymuyor? Karşısındakinin rasyonel hareket edeceğini varsaymıyor mu? Bulabildiğim tek cevap gerçekleri söylemenin durumu çözülebilir bir hale getirmeyecek olması. Yani diyelim ki müşterinin teklifi kabul edildi ve teslimat ertelenecek. Peki ne kadar ertelenecek? Buna cevap verebilmek için yeterli bilgi yok heralde. Uzun bir süre söylenirse şimdiye kadar söylenen yalanların boyutu da büyüyecek. Kısa bir süre söylenirse yine yetişmeyecek ve yine aynı noktaya gelinecek. Heralde sistemi zamanında ya da daha erken teslim ederek suçu şimdiye kadarki belirsizliklere atmayı planlıyorlardır, şimdiye kadar farkedilmemiş hatalar gibi. Diğer taraftan müşteri bu süreç yönetimlerinin kendisini geçmişte de hayal kırıklığına uğrattığını açıkça söylemiş. Yok bu işin içinden çıkamıyorum. Bir çeşit çaresizlik olmalı ama bilemiyorum ama.

Bir yanıt yazın