Sınav üçlemesinin son bölümünde öğrencilik hayatının en büyük avcı hikayeleri olan kopya çekme konusundan bahsedeceğim. Öncelikle şunu belirteyim, “Olm, kitabı açtım, birebir yazdım, öğretmenin ruhu bile duymadı” türü hikayelerin hepsi palavradır. Yani kitabı açıp birebir yazarsınız tabii ama öğretmen bunu çok net görür. İnsan gözü, beyni ortama uymayan en küçük hareketi çok kolay algılar, bunun için öğretmen olmaya gerek yok. Tabii aynı anda birden fazla kişi tarafından kopya çekiliyorsa heralde hepsini algılayamaz ama bu da sizin alacağınız bir risktir. Aman ben de nelerden bahsediyorum. Bu yazının öznesi siz değilsiniz, benim.
Kopya kariyerime orta okulda birinci sınıfta başladım. Başladım da denemez, başlatıldım. Daha doğrusu başlatıldık. Üst sınıflar din dersinde kopya çekmenin farz olduğunu söylemişlerdi. E bizde de acayip bir Allah korkusu var tabii. Mecburen çektik. Daha sonra bir çok derste kopya çektik ama tabii ki öğretmenlerin gözetimi altında. Yani sınavdaki bir soruyu sınıfta tek doğru çözen iki kişi aynı sınavdaki başka bir soruyu sınıfta yanlış çözen tek iki kişiyse öğretmen tabii ki işi anlar. Evet, bu çiftin biri bendim.
Sınav sorularını çaldığımız da oldu. Bu daha değişik bir yöntem. Teknik olarak sınav sırasında kopya çekilmediğinden yakalanma durumu da olmaz. Biz yakalandık ama. Sınav soruları bir gün önceden çalındığından bunu bir marifet gibi herkese göstermek için yeterince zamanımız olmuştu ve alt sınıflardan birileri arkadaşlarımızı ihbar etmişti. Bir dahaki sefere daha dikkatli olduk. Örneğin bu sefer çok daha az kişi işe karıştı, sorular sınavdan hemen önce çalındı ama yine yakalandık. Hoca sınavı iptal etmeye kalktı tabii, biz de yakalanan arkadaşın soruları zaten iki dakika önce elde ettiğini ve soruları zaten göremediğimizi filan söyleyip öğretmenin sınavı yapmasını istedik. Neyse ki dayanamadı ve sınavı yapmaya ikna oldu. Acayip rahatlamıştık, çünkü önümde oturan arkadaş sınavı önceki hafta çalmıştı bile ve ikimiz de sabahtan beri o sorulara çalışmakla meşguldük.
Bir biyoloji sınavında hoca çoktan seçmeli test yapacağını söyledi. Bir de konulardan biri genetik olduğundan hesap makinesi kullanmaya da izin verdi. Bunun üzerine üç arkadaş oturduk, biyoloji çalışacağımıza otuz soruyu hesap makinesinde en rahat nasıl kodlayabiliriz problemini çözdük. Bu arada o zamanlarda hesap makineleri sadece hesap yapabiliyordu ve otuz cevabı doğrudan kaydedecek bir hafızaları yoktu. Neyse ilk eleman sınavı çözdü, makineye kodladı, cevapları bana verdi. Ben de sonraki arkadaşa. Bu kadar basit. O sınavdan sırayla 6, 8 ve 4 aldık. İlk arkadaş kodlamada hata yaptı, ben de onun kodladığı cevaplardaki hatayı görüp hepsini birebir geçirmedim ama son arkadaş makinede ne yazıyorsa öyle cevaplamış. Anlaşılan kodlama problemini doğru çözememiştik.
Laboratuvarda yapılan bir sınavda arkadan gelen bir arkadaş “tabii silgimi alabilirsin” diyerek benim şaşkın bakışlarım arasında (lan ben silgi filan istemedim ki) kağıtlarımı alıp yerine dönmüştü. Önümde hiçbir kağıt kalmamıştı ve hoca bir aşağı bir yukarı volta atıyordu. Kağıtlarımı sınavın sonuna kadar bir daha göremedim. Şimdi bu öğretmenin benim panik halinde bir önüme bir arkama bakmalarımı farketmemiş olması mümkün mü? Yanımdan geçerken soru kağıdından başka hiçbir şey kalmamış sandalyemi de mi görmedi? O gün bir daha bu duruma düşmemeye yemin ettim.
Başka bir sınavda soruları hemen yapıp çözümlerimi çevredeki arkadaşlara dağıtmıştım. Arkadaşlar soruları kopyalarken benim de canım iyice sıkıldı. Ben de yeni kağıtlar çıkardım ve soruları tekrar çözdüm. Sonra kağıtları aldım ve hocaya verdim. Sınavım bittiğine göre sınıftan çıkabilirdim. İyi bir plandı aslında, bulunmadığım bir yerde kopya çekmiş olamazdım. Ayrıca arkadaşlar da bulunmayan birinden kopya çekmiş olamazdı. Tek bir sorun vardı ama. Sınıftan çıkarken arkadaşlara döndüm ve “kağıtlarımı sakın vermeyin” anlamına gelebilecek bir işaret yaptım. Umarım anlamışlardı. Üzerinde adım yazan iki sınav kağıdı hoş bir izlenim bırakmayabilirdi. Neyse ki hepsi zeki çocuklardı.
Kopya çekerken hiç mi “yakalanmadım”? Tabii ki bir çok kere yakalandım ya da yakalandığımı hissettim. Bunu hissettiğimde kağıdımı gidip verdim zaten. Öğretmen kopya çektiğimi farkettiğini hissettiriyorsa demek ki bazı sınırları aşmışım. Daha fazla terbiyesizliğe gerek yok. Şansıma disipline gönderme gibi olaylar olmadı.
Bu maceralardan yıllar sonra yüzde yüze kopya çekebildiğim, sevdiğim bir işim var. Tabii ki kopyaladığım her çözümün doğru mu, iyi mi, güzel mi olduğunu değerlendirebilmem lazım. Yirmi küsür yıllık öğrenim hayatında da bunu öğrendim sanırım.