Sınavlar

Aslında sınavları sevmem. Boşuna stres bence. Ölçme yöntemi olarak da herkesin aynı sınavdan geçmesinin iyi bir yöntem olduğuna inanmıyorum. Öncelikle neyi ölçüyoruz? Ne kadar öğrenildiğini mi? Ne kadar ilerleme kaydedildiğini mi? O an ne kadar formda olunduğunu mu? İlerideki derslere ya da geleceğe hazır olunup olunmadığını mı? Öğrencilik hayatımın en azından büyük çoğunluğunda bunların cevabını hiç bilmedim. Buna rağmen genelde sınavlarda başarılı oldum.

Bugün bana göre pek iyi hazırlanmamış sınavlara bazı örnekler vermek istiyorum. İlginç bulduğum sınavları ve başka sınav maceralarımı daha sonraki yazılarımda anlatacağım.

İlk örneğimin teması belirsiz varsayımlar. Üniversitede temel fizik derslerinden birinin vizesinde ya da finalinde başıma geldi. Hayatımda ilk kez fizikten AA almayı bekliyordum ki bir puanımın kırıldığını gördüm. AA kaçmıştı. Kağıdımı görmek istedim. Baktım, gerçekten de soruyu doğru yapmıştım. Hocaya puanımı neden kırdığını sordum. Çözüme başlarken kullandığım eşitliği nereden çıkardığımı sordu. Bu konuyu işlerken (örnek çözerken değil, yani ana konunun bir parçasıydı, özel bir durum değil) derste ara kademelerden birinde bunu çıkardığımızı ve sonra bundan daha başka sonuçlar da ürettiğimizi anlattım. Hoca bunun üzerine ben oradan başlamanızı istemiyordum ama dedi. Ben de hiçbir uyarı olmadan bunu nasıl bilebiliriz ki diye sordum ama o bir puanı yine de kurtaramadım.

İkinci örneğimin teması ne sorduğunu bilmek. Bu da başıma yine üniversitede dijital tasarım sınavlarının birinde geldi. Soruda dijital bir sistem verilmişti ve bu sistem kararlı mıdır karasız mıdır diye sorulmuştu. Biraz teknik bir konu ama şu kadar bir açıklama yapayım: Bir sistem eğer tüm durumlarda kararlıysa kararlıdır, aksi taktirde kararsızdır. Ben de soruyu çözmeye başladım. Olası durumlardan birini seçtim ve bu durumu test ettim. Sistem bu durumda kararsız çıktı. Tanıma göre bütün sistem kararsızdı yani. Bunları yazdım ve bir sonraki soruya geçtim. Sınav sonuçları açıklandığında notum beklediğimden düşük geldi. Yine hocaya gittim ve bu kadar puanı nerede kaybettiğimi öğrenmek istedim. Bu soruda kaybetmişim. Hatamın nerede olduğunu sordum. Bana diğer durumları incelememişsin dedi. “Neden inceleyeyim ki? Soruda kararlı mı karasız mı diye sormuşsunuz. Diğer bütün durumlar kararlı çıksa bile bu sistem yazdığım durum nedeniyle kararsız olacak. Soruda sorulan da bu zaten” dedim ve “ama ben bunu istemedim” cevabını aldım.

Sonuncu örneğim de yine üniversitede veri sıkıştırma dersi sınavında meydana geldi. Sınav her türlü notun, kitabın açık olduğu bir sınavdı. Bu diğerlerine göre daha affedilir ama sınav ortamında büyük sorun yaratan bir hataydi. Soru kabaca şunun şöyle olduğunu gösterin tipi bir soruydu. Sorudaki hata ise şunun şöyle olmamasıydı. Gerçekten de bir önceki dönem başka bir derste aksi durumun doğru olduğunu ispatlamıştık. Ben o soruya geldiğimde bu hatayı gördüm ve sınav gözetmeni olan arkadaşı çağırıp bunu anlattım. Tesadüf şu ki, o arkadaş da geçen dönem aynı derste bizimle beraberdi. Sorunu hemen anladı ve durumu hocaya iletti ve hata düzeltildi. Bu hatanın etkisi ise şu: Bu soruda istenen şeyin gösterimi o sınavda yanımda getirdiğim kitapların birinde vardı ve arka arkaya kullanılan dört beş teknikten ibaret olan yaklaşık üç sayfalık bir ispata sahip. Yani o dersi daha önce almamış ve tesadüfen o sorudan başlayan birisi bu yanlış iddiayı ispatlamak için epey zaman kaybedecek. Ne de olsa öğrencide her zaman sorunun doğru olduğu beklentisi var. Uğraşmasına rağmen soruda istenen sonuca ulaşamadıkça kendi yolundan şüphelenecektir.

Bu örnekler bütün öğrenim hayatım boyunca girdiğim sınavların çok küçük bir bölümünü meydana getirmekte. Şu an, yani bu olayların üzerinden çeyrek asırdan fazla zaman geçtikten sonra, bu hataların hayatımı çok da etkilemediklerini söyleyebilirim. Çeyrek asır önce bunu söyleyemezdim ama.

Bir yanıt yazın