İşler ve denemeler

Şirkette yine projelerin ve sorunların çakıştığı bir döneme geldik. Bu dönemi enteresan bir şefle atlatmak durumundayız ama hallederiz bunu da. Şefimiz birkaç yıldır bölümü yönetmekte ve kendisine enteresan bir görev verilmiş. Şirkette olası bütün toplantılara katılmak zorunda. Yani biz öyle sanıyoruz. Dolayısıyla bize bir çok işi söylemeyi unutuyor. Masası benimkinden, hatta benim evdeki masamdan daha dağınık. Bu yüzden biz de masalarımızı düzenlemeyi çoktan bıraktık.

Şefimizin ilginç bir özelliği her soruna pragmatik bir çözüm araması. Tabii ki bütün zamanını toplantılarda geçirdiğinden başka bir çözüm için zamanı kalmıyor. Asıl sorun bu pragmatik çözümlerin genelde problemleri çözmemesi. Başlarda bir iki bunların işe yaramayacağı konusunda kendisini uyardıysak da kendisini bundan vazgeçiremedik. Bu işi bir de o kadar zekice yapıyor ki. Önce bir konsept belirleyelim diye bir toplantı ayarlıyor. Toplantı ilerledikçe pragmatik çözümüne sürüklüyor bizi ve sonunda kendimizi planı onaylarken görüyoruz.

Hatta bu yöntemi müşteriyle proje yaparken de denedi. Son projelerin birinde müşteri bizim makine için bir kullanıcı ara birimi yazmak istedi. Biz de müşteri tam olarak ne yapmak istiyor diye sorduğumuzda bize bunun müşterinin de bilmediğini söyledi. Bizim tepkimiz de tabii ki “hah, şimdi sıçtık” oldu. Zaten istenen zamanda bitirme şansımız olmayan bir projenin sınırlarının olmaması kadar güzel bir şey yoktur bu dünyada. Bizim şef ise, her şeyin yolunda olduğunu ve müşteriye sadece bizim standard ara birimimizi vereceğimizi ve müşterinin bunu kullanarak işlerini yapmak zorunda olacağını söyledi. Tabii ki buna tepkimiz de “sen öyle san” oldu. Bu müşteri bizim patronun kankasıydı. Sonuçta bir sorun çıktığında doğrudan patronla görüşen bir müşteriye bunu demek biraz zor olacaktı ama bekleyelim, görelim dedik.

Müşteri ne yapacağını tam bilmediği dönemde bu ara birim ile çalışabileceğini söyledi. Tabii ki bu bizim şefi sevindirse de bunun nasıl bir tuzak olduğunun farkındaydık. Bu ara birim kullanıcılar için değil otomatik sistemler için yapılmış bir ara birimdi.

Zamanla müşterinin fikirleri vücut kazanmaya başlayınca istekler de bir bir gelmeye başladı. Pragmatik çözüm iflas etmişti. Artık bu ara birimi fazla zedelemeden işi bitirmeyi düşünmeye başlamıştık.

Aylar sonra, bugün ara birim kısmını bitirmeyi başardık ama yine de bir iki açık nokta var gibi geliyor bana. Bakalım o kısımlar ne zaman patlayacak?

Bunun yanında bir de başka bir müşteride bir sorun çıkmış. Bu sorun e-posta zincirinin sonunda bana da ulaştı fakat sorunun ne olduğunu bir türlü anlayamıyorum. Ben bu kısımda sadece verileri müşteriye iletiyorum, verilerin içeriği hakkında hiçbir bilgim yok ama anladığım kadarıyla bu veriler müşterinin beklediği şekilde değil. İşte, mesajları defalarca okumama rağmen sorunun tam olarak ne olduğunu bir türlü çözemedim. Destek ekibi müşterinin baskı yapmaya başladığını söyleyerek acil bir çözüm istiyor ama anlamadan neyi çözeyim? Sorunu tam anlatın diyince de mesajda yazıyor diyorlar. O kadar okuma yazmam olduğunu bilmiyorlar mı acaba? En sonunda programı kontrol ettim ve olası sorunları listeledim. Sorun bunlardan biriyse çözülebilir dedim, değilse anlamıyorum sorununuzu diye bir mesaj yazdım. Destek ekibinden sorun buna benziyor mesajı geldi, bunu nasıl çözebiliriz diye sordular. Ben de programlaması kolay ama sadece bir değil, üç müşteriyi etkileyecek bir çözüm bu diye cevap yazdım. Önce hepsiyle bir ortak yol bulmamız gerekiyor yani. Bu cevabı şefe de gönderdim. Ondan sonra muhabbeti seyretmeye başladım. Bizim şef yıllardır çalışan bir programın birden böyle yapmayacağı fikrini savunmaya başladı. Hiç sevmediğim bir yöntemdir bu. Zaten işimiz çok, bir de bununla biz uğraşmayalım, zaten servisin görevi anlayışlı bu savunma en fazla bir iki gün kazandırır bize. Diğer taraftan bizim servis bunu kendi başına çözemez ve sonuçta kızgın bir müşteri iki gün sonra bu sefer bir programcı gelsin, problemi burada çözsün der. O programcı da büyük ihtimalle ben olurum. Bu müşteriye daha önce de gitmiştim. Programcılara karşı iyi davranıyorlar. Bu açıdan sorun etmiyorum ama bu problemle ciddi olarak ilgilenmeyerek boşu boşuna gerilimi artırmaya da gerek yok. Sonuçta o zamanı öyle ya da böyle kaybedeceğiz.

Şimdilik topu müşteriye atmış durumdayız ama gelişmelerden sizi haberdar ederim.

Akşam bahçede action cam denemelerine devam ettim. Henüz istediğim şeyi başaramadım ama doğru yolda olduğumu düşünüyorum. Yarın sabah ve akşam birer deneme daha yapmayı planlıyorum.

Bugünkü başarısız bir denemem de Pinocchio illüzyonu oldu. Vibratör yerine elektrikli diş fırçası kullandım ama iddia edilen illüzyonu hissetmedim. Heralde doğru noktayı bulamadım. Ona da sonra bakarım.

Masamın üzerindeki çiçeklerin hepsini sonunda bahçeye çıkardım. Havalar iyi, yağış da yeterince var. Tek sorun, çiçeklerimi yemek için can atan salyangozlar. Onları çiçeklerin yakınında görünce sadece uzak bir yere atıyorum. Başka tonla ot var bahçede, onları yesinler. Komşunun bahçesindeki çiçekler de fena değil aslında ama hep bana geldiklerine göre ya en güzel çiçekler bende ya da organik bir bahçeye sahibim. Böyle devam edeyim.

Bir yanıt yazın