Takipçi

Geçen gün arkadaşlarla konuşurken biri bana “senin blogunu kaç kişi takip ediyor?” diye sordu. Az daha “sen de takip ediyorsan bir kişi” diyecektim ama vazgeçtim ve bilmediğimi söyledim.

Bu sosyal medya uygulamaları bizi birçok kişiyi takip ettirir oldu. Instagram, Twitter, Facebook benim sıklıkla kullandığım ortamlar. Başlangıçta her şeye yetişebiliyordum ama takip ettiğim kişi sayısı arttıkça sevdiğim insanların gönderilerini bile kaçırır oldum. Takip ettiğim kişileri sınıflamak da hoşuma gitmiyor açıkçası, birçoğunu öyle kesin bir sınıfa koymak mümkün olmuyor bile.

Bir de takip ilişkisinin diğer yönü var. Takip edilme yani. Çok takip edilen birinin de işi zor. Bir mesaj gönderse ve her takipçi bu mesaja bir yorum yazsa hepsine cevap vermeye yetişemez. Bunun yerine bazı yorumlara cevap vermeyi deneyebilir. Cevap verdiği yorumlarda konuşmalar daha uzayabilir, cevap yazmadığı yorumları yazanlar da “beni iplemiyor” diye düşünebilir. Eğer takip edilen kişi yorum yazmadıklarını iplediğini göstermek için onlara da cevap yazmaya kalkarsa da yetişememe seçeneğine dönmüş oluruz.

Her ne kadar temelde ben de çok kişi tarafından takip edilmek, beğenilmek istesem de az kişi tarafından takip edilmenin nimetlerinin de farkındayım. Çok takipçinin baskısı nedeniyle insan bazen istediği bir şeyi yazamayabiliyor. Yanlış kişiler okuyunca tatsızlık çıksın istemiyor. Ya da kafasında taşıdığı bazı yükleri ortaya anlatıp bunlardan kurtulamıyor. Az takipçim sayesinde, sorunlarımı Midas’ın berberinin yaptığı gibi dayanılmayacak ağırlıklara ulaşana kadar taşımama gerek kalmıyor. Nasıl olsa her yazdığımı okuyan yoktur diye karanlık yanlarımı araya ufak ufak serpiştirebiliyorum. Karanlık taraflarım elbette var. Herkesin olduğu gibi.

Bir yanıt yazın