Günübirlik geziler (Worms – Nibelungen şehri)

Bir Alman-İstandinav destanı olan Nibelungen büyük ihtimalle kavimler göçü zamanına dayanıyor. Hun hakanı Attila zamanındaki ve sonrasındaki olayları birbirleriyle karıştırıp, değiştirip bir destan yaratmışlar. Bu destanda geçen önemli karakterlerle ilgili çeşitli anıtları ve çeşmeleri görmeyi planlamıştım ve bunları görebildim. Bir de Nibelungen müzesi var şehirde ama onu gezmeye zamanım yetmedi. Artık bir dahaki sefere.

İstasyondan katedrale doğru giderken kısa süre sonra Nibelungen destanı çeşmesine geliniyor. Çeşmedeki anıtta destandan bazı sahneler ve alıntılar görülebiliyor.

DA ABER SPRACH KRIEMHILD: ICH LASSE NICHT ZU DASS DU MICH ALS DIEBIN BEZICHTIGST…
SIEGFRIED NAHM DEN GÜRTEL, ZOG ZURÜCK UND FLUGS LEGTE SICH GUNTHER ZU BRUNHILD INS BETT…
DA WAR HAGEN ZU BODEN GESTRAUCHELT NIEDERGEWORFEN VON SIEGFRIED. DIE WUCHT DES SCHLAGES WIEDERHALLTE LAUT ÜBER DEN WERDER…

Biraz ileride de Worms şehrinin tarihindeki önemli olayların anlatıldığı Çarkıfelek çeşmesi vardı.

Katedralden dönerken yolda önce Siegfried çeşmesine uğradım.

Siegfried çeşmesi

En son da Ren kıyısındaki Hagen anıtına uğradım.

Hagen Nibelungen hazinesini Ren nehrine atarken.
Ren nehrinin karşı kıyısı

Bundan sonra yağmur devam ettiğinden ve hava da yavaş yavaş kararmaya başladığından dönüş yolculuğuna geçtim. Yol üzerinde büyük şehirlerde görüp de şaşırdığımız yabani papağanlardan da gördüm.

Günübirlik geziler (Worms – Martin Luther ve St. Petrus Katedrali)

Mannheim’dan trene binip Worms’a doğru yola çıktım. Zamanlamam da iyiydi, Mannheim’da yağmur şiddetlenmeye başlamıştı. Yirmi dakika sonra Worms’a geldiğimde zamanlamamın o kadar da iyi olmadığını anladım, yağmur şiddetlenmişti.

Katedrale doğru giderken bir parktan geçmem gerekti ve parkta aşırı yağmura rağmen Martin Luther anıtının fotoğraflarını çektim.

Martin Luther anıtındaki şehirlerin kolajı
Martin Luther ve dadaşlar

Parkı geçtikten hemen sonra St. Petrus Katedrali’ne geldim. Oldukça büyük bir yapı kompleksi çağlar boyunca inşa edildiğinden gotik ve barok gibi değişik mimari özelliklere sahipmiş ama ben bu farkları anlayacak kadar bu konulara hakim değilim. Aşağıda dışarıdan çektiğim iki fotoğrafta belki bu mimari özellikler anlaşılıyordur.

Sonra içeri girdim. Bu sefer oldukça karanlık bir ortamdı. Aslında ortaçağ havasına çok uygun bir karanlık ama fotoğraf çekmek için çok uygun değildi. Yine de vitray pencereler çok güzeldi. Bazıları incilden hikayeler anlatırken bazıları da sanki soyut sanat örnekleriydi.

Bunlardan başka hiçbir anlam veremediğim heykeller de vardı.

Taştan süslemelere bir örnek. Bunlardan daha bir sürü var tabii ki.
Katedralin orgu
Katedralin kapılarından biri
Katedralin bu modeli üzerinde körler alfabesi ile neyin ne olduğu yazılmış. İlginç ve güzel bir hizmet.
Martin Luther’in topluluğa konuştuğu yer ayakkabılarıyla işaretlenmiş.

Dönüş yolunda da Worm’un meşhur olduğu ikinci konuyla ilgili önemli adreslere (biri hariç) gittim. Bunu da bir sonraki yazıda anlatırım.