Değişik sınavlar

Öğrenim hayatımda normal sınav kategorisine koyamayacağım sınavlar da oldu. Bu sınavlarda hep beklenmedik bir şey, yer yer çaresizlik olur. Bazen bu çaresizlikten bir şekilde çıkmanın yolları bulunur. Asıl sınav da budur zaten.

Bir haberleşme dersi sınavında yirmi tane kadar soru vardı. Kısa kısa sorular ama çoğunda istenen şeyin ne olduğunu bile anlayamamıştım. Sonraki derste hoca soruların nasıl çözüleceğini anlatmıştı. Çözümler neredeyse sorulardan daha kısaydı ama bir tanesinin çözümüne Heisenberg’in belirsizlik ilkesine göre diye başlayınca o dersi bırakmaya karar vermiştim.

Sınav sırasında hocayla değişik bir iletişimde olduğum sınavlar da benim için ilginç örneklerdir. Örneğin Hakan hocanın yaptığı sınavlar. Hakan hoca bölüme benden sonra katıldı ama benden önce profesör oldu. Ben mi? Dalga mı geçiyorsunuz, tabii ki olmadım. Sınavları hep aynı şekilde olurdu. Dört soru bir saat. Soruları dağıtır ve sınıftan çıkardı. Bir saat sonra gelir ve sınavın nasıl gittiğini sorardı. Biz de tabii ki kötü derdik. Genelde sadece iki soruyu yapabilirdik. Bunun üzerine peki biraz daha uğraşın der ve yine çıkardı. Bir saat daha uğraşırdık ama bir ilerleme olmazdı. Sonra yine gelir ve bu sefer bizi kantine kahve içmeye gönderirdi. Okulda bize yardım edebilecek kimsenin olmadığından o kadar emindi. Kantinde sırada beklerken herkesin aynı soruları yapabildiğini ve diğer sorular için de kimsenin bir fikrinin olmadığını öğrenirdik.

Çözümlerde de doğru ya da yanlış cevabı bulmaktan çok ne yaptığının farkında olmak önemliydi. Bir keresinde bir sistem tasarımı sorusunda hata oranını yüzde yetmiş hesaplayan bir çocuğu sınıfın ortasında “Bulduğun sonucun farkında mısın? Yazı tura atsan daha iyi bir sistem olurdu.” diye azarlamıştı. Bunun üzerinde bir başka sınavda bir soruyu yanlış çözdüğümden emin olduğumda ek olarak açıklama yazmıştım: “Hoca bu bulduğum sayıların doğru olamayacak kadar büyük olduğunun farkındayım, kesin bir yerde bir işlem hatası yaptım ama fonksiyonun şeklinden eminim. İşlemleri tekrar yapacak zamanım da yok böyle bırakıyorum.” O sorudan iyi bir puan almış olmalıyım, en azından sınıfın ortasında fırça yememiştim.

Bir başka sınavında basit bir integral sorusu vardı. İntegral bir çok insan için çok zor bir konu olsa da okuduğum bölüm için toplama çıkarma gibi en temel işlemlerden biriydi. Soru dediğim gibi kolaydı, tek sorun çok uzun sürüyordu. Yine dört soru vardı ve ilk saat biterken integralin daha yarısını bitirebilmiştim. Bir başka arkadaş da hocaya gidip bu integrali mathematica’da çözdürüp çözdüremeyeceğini sormuştu. Hoca da o zaman herkese izin vermem gerekir diyip kabul etmemişti. Ben de çözdüğüm kısmın altına “Hocam gördüğünüz gibi bu integrali nasıl çözeceğimi biliyorum sadece bu hızla cevabı bulmam bir saat daha sürecek, ben diğer sorulara geçiyorum” yazdım.

Bir başka sınav türü de take home dediğimiz sınavlardı. Sorular verildikten sonra bir hafta süremiz vardı. Yani beraber de yapabilirdik ama sorun şu ki soruların hepsi çok zordu. Kitapta o soruları çözecek teknikleri bir türlü bulamıyorduk. Bunun üzerine sınavı teslim süresi dolmadan birkaç gün önce bir de kütüphaneyi denemeye karar verdik. O zamanlarda google yoktu. İnternet vardı ama. Stackoverflow ya da benzeri siteler de yoktu. Kütüphanedeki bütün makaleleri araştırmaya başladık. Birimiz bilgisayarda olası makalelerin hangi ciltlerde olduğunu bulmaya çalışıyordu, bir diğerimiz raflarda alakalı ciltleri tek tek karıştırıyordu. Diğerleri de o zamana kadar bulduğumuz makaleleri çözmeye çalışıyordu. Sanırım birebir çözümlerin olduğu makaleler yoktu ama benzer şeyler bulabilmiştik. Oldukça güzel bir grup araştırması yapmış olduk ama keşke daha önce başlamış olsaydık.

Bu sınavlarla normal sınavlar arasında bazılarımız için küçük benim için büyük farklar vardı. Bence bu farklı sınavlarda hocalar sıradan olmayan şeyleri ölçmek istediklerini açıkça söylemeye çalışıyorlar. Ölçmek işin nispeten kolay kısmı ama, önemli olan öğrencilerin bu ölçülen özellikleri geliştirebilmelerine yardımcı olabilmek.

Bir yanıt yazın