Otto Dill müzesi

25 yıl boyunca birkaç kilometre ötesinde oturduğum Neustadt a.d. Weinstrasse şehrinin belki de en önemli ressamı için yapılmış bir müzeye gittim sonunda. Şehrin merkezindeki müze sadece tek bir kattan oluşuyor. Bütün tablolar o alana sığmadığından her yıl sergilenen eserler değiştiriliyor.

Normalde burada müzelerde ceket ve çanta yasaktır. Bunlar girişte kilitli dolaplara bırakılır ve tekrar çıkışta alınır. Tabii cüzdanı, telefonu ve diğer değerli eşyaları ceplerimize tıkıştırmak zor olacağından genelde bunları koymak için küçük bir çanta verilir.

Görevli kadına çantayı bırakmam gerekiyor mu diye sordum. Tablolara çarpmadan rahatça gezebilmek için isterseniz buraya bırakın dedi. Kilitli bir dolap aradım ama bulamadım. Kadın bunun üzerine buraya koyun, ben hep buradayım zaten dedi. Bu arada müzede kadınla benden başka kimse yoktu. Sonra çantadan fotoğraf makinemi aldım ve flaşsız ve özel kullanımlar için birçok müzede ana kolleksiyonların fotoğrafı çekilebildiğinden “fotoğraf çekebiliyoruz değil mi?” diye sordum. “Telif hakları nedeniyle maalesef çekemezsiniz” dedi. Makineyi de çantada bırakmak istemiyordum açıkçası ama kadın yine “buraya bırakabilirsiniz, ben hep buradayım zaten” dedi. “Ceketi de bırakmama gerek var mı?” diye sordum ve kadın “Şuraya asabilirsiniz, daha rahat edersiniz” dedi. Bunun üzerine her şeyi kadına bırakıp müzeyi gezdim.

Sergideki resimlerin ana figürleri öküzler, atlar ve aslanlardı. Çiftlikleri bol olan bu bölgede öküzleri anlamak kolay. Hassloch köyünde de hipodrom vardı, atları da anladım ama aslanlar nereden çıkmıştı?

Görevliye sordum. Çocukluğunda buralara gelen sirklerdeki aslanlara ilgi duymaya başlamış. Daha sonra Münih akademisinde okurken de hayvanat bahçesindeki kedigillerle zaman geçirmiş.

Eserleri çoğunlukla yağlıboya ve suluboya idi. Sergide mürekkep, kömür ve karakalem eskizlerine de yer verilmişti.

Çıkışta da üzerinde Otto Dill eserlerinin olduğu iki kartpostal aldım, sadece bu ikisi kalmış. Kadın da eğer kartpostal alıyorsanız isterseniz bardak altlığı da hediye edebilirim dedi. Peki diyince de dört beş tane verdi.

İki kartpostal için yedi tane bardak altlığı almışım.

Mart sonunda Otto Dill’in başka tablolarını sergileyeceklermiş.

Jesuitenkirche (Mannheim)

Bu cumartesi daha önce de ziyaret ettiğim Cizvitler adındaki bir katolik tarikatına ait bir kiliseye gittim. Bu kilisenin sevdiğim yanı diğer kilise ve katedrallere oranla çok daha aydınlık olmasıdır. Çok büyük bir kilise değil ama iç dekoru bence oldukça güzel. 18. yüzyılda yapılmış ve önemli Barok kiliselerinden biridir.

Kilisenin dışında bazı heykeller var.

İlk iki heykel dört ana erdemden (Bilgelik, adillik, ölçülülük ve cesaret) ikisi olmalı. En alttaki heykel de Fama, şöhret ve söylenti tanrısı.

Kapıdan girince görülen manzara bu işte. Sağdaki sütunun kenarında minberi görüyoruz. Minberin üzerinde bir elinde kılıç diğer elinde de kitap olan heykel de Aziz Paulus. Bu kilisede birçok tarihi katedralin aksine vitraylı camlar yok ama çok çeşitli duvar süslemeleri kullanılmış.

Bu da girişin hemen üzerindeki büyük org. Kilise’de daha küçük bir org da var.

Buradaki kubbe süslemesinde de IHS harflerinden meydana gelen bir motif görüyoruz. Bu motif Yunanca’da İsa’nın adının ilk üç harfinden (ΙΗΣΟΥΣ, Jesus) oluşturulmuş ve bir de haç işaretiyle süslenmiş. Bu tür motiflere Christogram deniyor.

Kubbe süslemeleri de burada:

Kilisede altı adet sunak vardı ama biri perdeyle örtülüydü. Sunakların her birinde bir resim ve üstlerinde de bir taş süsleme vardı. Ayrıca sunakların arkasında da incilden alıntı olduğunu düşündüğüm bazı sahnelerin resimleri vardı. Bu fotoğrafları yazı çok büyük olmasın diye instagram adresine yükledim.

https://www.instagram.com/p/C0rWCG_C9Hx/?utm_source=ig_web_copy_link&igshid=MzRlODBiNWFlZA==

https://www.instagram.com/p/C0rdVAMCVnq/?utm_source=ig_web_copy_link&igshid=MzRlODBiNWFlZA==

https://www.instagram.com/p/C0rp17CCV4d/?utm_source=ig_web_copy_link

Aşağıdaki linkteki resimlerde de kubbedeki köşebent fresklerini görebilirsiniz. Philipp Hieronymus Brinckmann tarafından resmedilmiş dünyanın dört kıtası. Ne yazık ki hangi resim hangi kıtayı temsil ediyor bilemiyorum.

https://www.instagram.com/p/C0rZ0xPCeXm/?utm_source=ig_web_copy_link&igshid=MzRlODBiNWFlZA==

Bu da yaklaşık yirmi metre yüksekliğinde olan büyük sunak. Aziz İgnatius ve Franz Xavier (bu tarikatın kurucularından) meleklerle beraber tasvir edilmiş.

Pfalz galerisi (Kaiserslautern)

Bu hafta sonu Almanya’da ilk kez bir resim sergisine gittim. Ayın ilk cumartesileri bedava olduğundan bugünü seçtim. Ümit’le beraber gidecektik ve o sıkılırsa erken çıkarız diye düşündüm.

Giriş kapısında briç klübünden birisini gördüm. Biraz ayaküstü konuştuktan sonra içeri girdik. Aşırı nazik ve süper giyinmiş görevliler bizi karşıladı ve hemen bilgiler vermeye başladılar. İnsan sırf böyle muamele görmek için parasını da verip sergilere gidebilir aslında diye düşündüm. Çantaları ve ceketlerimizi kilitli dolaplara bırakıp turumuza başladık. Daha ikinci katta bizi yakalayan başka bir görevli kuzey tarafındaki bölüme kesin gitmemizi tavsiye etti. Oradaki tavana bakın önce ve sonra oturup tabloların keyfini çıkarın diye de ekledi. Nereden bilsin ki ben yön bulma özürlüyüm ve kuzey ne tarafta diye sormaya da utandım. Nasıl olsa tavanlara bakarım, en etkileyici tavanı görünce de oturur tablolara bakarım diye plan yaptım.

Özel olarak Rudolf Levy sergisi vardı. İlginç bir hayatı olmuş. Fransa’da bulunmuş, oradaki insanlardan etkilenmiş, Matisse’in atölyesinde ders almış filan ama Birinci Dünya Savaşı’nda da gönüllü olarak orduya girip Fransa’ya karşı savaşmış. İkinci dünya savaşında da Nazilerden kaçıp İtalya’ya gitmiş ama yine de SS’ten kurtulamamış ve yakalanıp Ausschwitz’e gönderilmiş ve büyük ihtimalle de yolda ölmüş.

Rudolf Levy’nin kendi portresi

Bunlar Rudolf Levy’nin eserlerinden seçtiklerim.

Rudolf Levy’nin ölmeden önce yazdığı son mektup.

Daha sonra müzedeki standard sergiyi gezdik. Buradaki eserler de çok güzeldi. Harika heykeller de vardı ama görevli kadının bize bahsettiği o etkileyici tavanı göremedik. Belki de o sözlerden sonra kilise ya da cami kubbesi gibi süslemeli bir tavan beklediğimizden hayal kırıklığına uğradık.

Standard sergiden bazı eserler.

Sonra bir ara başka bir şeyin fotoğrafını çekmek isterken telefonumu kaybettiğimi fark ettim. Eşyaları dolaba koyarken dolabın üst tarafında bir yere koyduğumu hatırladım ama daha sonra onu oradan alıp almadığımı hatırlayamıyordum. Gittiyse gitmiştir zaten diyip turumuzu rahatça bitirdik ve aşağıya indik. Tabii ki şifreli dolabımızı da şifreyi bilmemize rağmen açamadık. Bir görevli yardımcı oldu ve sonra dolapta telefonumu aramaya başlayınca telefonunuzu mu kaybettiniz diye sordu. Sanırım kaybettim dedim. O da bir telefon bulduklarını söyledi ve resepsiyondan bir telefon alıp uzattı bana. Evet, benim telefonumdu. Teşekkür edip ayrıldık.

Ümit sanırım epey sıkıldı ama resim sergilerini, müzelerini artık daha çok ziyaret etmek istiyorum.

Dün çektiğim fotoğrafların hepsi aşağıdaki instagram linklerimde:

https://www.instagram.com/p/C0YgXs1iJ0f/?utm_source=ig_web_copy_link&igshid=MzRlODBiNWFlZA==

https://www.instagram.com/p/C0Yjqxhiovv/?utm_source=ig_web_copy_link&igshid=MzRlODBiNWFlZA==

https://www.instagram.com/p/C0YkDE0C0Zw/?utm_source=ig_web_copy_link&igshid=MzRlODBiNWFlZA==

https://www.instagram.com/p/C0YktF8i_jv/?utm_source=ig_web_copy_link&igshid=MzRlODBiNWFlZA==

https://www.instagram.com/p/C0YlOPcCyn8/?utm_source=ig_web_copy_link&igshid=MzRlODBiNWFlZA==

https://www.instagram.com/p/C0YmauMiDYW/?utm_source=ig_web_copy_link&igshid=MzRlODBiNWFlZA==

https://www.instagram.com/p/C0YmxwGi3Vj/?utm_source=ig_web_copy_link&igshid=MzRlODBiNWFlZA==

https://www.instagram.com/p/C0YnMwjCyvS/?utm_source=ig_web_copy_link&igshid=MzRlODBiNWFlZA==