Bir el kaldırmadan çizim problemi üzerine düşünceler

Oyunun kuralları şöyle:

Elimizde birbirine komşu kare şeklinde kutulardan oluşan bir şekil var.

İstediğiniz bir kutudan başlayarak komşu kutulara geçerek bütün kutulara ulaşmaya çalışacağız. Bu sırada daha önceden bulunduğumuz bir kutuya tekrar gitmek yasak. Sadece sağa, sola, yukarı ya da aşağıya doğru hareket etmeye izin var.

Basit bir örnekle açıklamaya çalışayım:

Üçe üç bu dizilimde herhangi bir kutudan başlayabiliriz. Örneğin ortadaki kutudan başlayalım.

Şu an ortadaki kutudayız ve kurallara göre sadece sarı kutulara gidebiliyoruz. Mesela sola doğru gidelim.

Bu noktada sadece yukarı ve aşağı gidebiliyoruz, çünkü solda bir kutu yok ve, sağdaki kutuda daha önce bulunduk. Şimdi de aşağı doğru gidelim.

Bundan sonra oynayabileceğimiz hamleler artık belli ve bütün karelere erişebileceğiz.

Madem oyunun kurallarını gördük, o zaman basit bir probleme bakalım.

Bu kurallar çerçevesinde bu karelerin hepsini ziyaret edebilir miyiz?

Biraz denemden sonra bu şekil için soruyu çözemediğimi fark ettim. Sonra kendime şunu sordum. Acaba bu tür bir soruyu çok fazla deneme yapmadan cevaplamanın bir yolu var mıydı?

Sonra nedense aklıma satranç tahtası geldi. Tam olarak da komşu karelerin farklı renklerde olması. Bu nasıl işime yarayabilir diye düşünürken aklıma bir fikir geldi. Şimdi bu şekli satranç tahtası gibi çizeyim, yani komşu kareler farklı renklerde olsun.

Oyunun kurallarına baktığımız zaman, her hamlemizde bulunduğumuz renkten farklı renkteki bir kareye gitmek zorundayız. Yani Siyah bir kareden başlarsak nasıl oynarsak oynayalım siyah-beyaz-siyah-beyaz-siyah …. şeklinde hamleler yapmak zorundayız. Eğer beyaz bir kareden başlarsak da beyaz-siyah-beyaz-siyah … şeklinde oynayacağız. Bunu görmek kolay ama ne işimize yarayacak ki?

Böyle bir hamle sırasında beyaz ve siyah hamleleri sayarsak bunlar ya birbirine eşit sayıda olmalı ya da aralarındaki fark bir olmalı. Bunu basitçe sayarak görebiliriz.

Bunu yukarıdaki probleme uygularsak siyah karelerin beyaz karelerden iki fazla olduğunu görürüz. Yani yukarıda bahsettiğim hamle sıralarından sonra bir siyah kareye ulaşılamayacaktır.

Bu yöntem sadece belli bir türe ait problemlerin çözülemeyeceğini söylüyor. Eğer siyah ve beyaz kareler arasındaki fark en fazla birse bu problemin çözülebileceğini söylemiyor. Eğer siyah karelerin sayısı beyaz karelerin sayısından bir fazlaysa da oyuna bir siyah kareyle başlamamız gerektiğini yoksa hiçbir şansımızın olmadığını bu yöntemle kolayca görebiliriz.

Bu yöntem aynı zamanda bazı türdeki el kaldırmadan noktalar üzerinden geçme şeklindeki problemlerde de kullanılabilir. Bu çözümün çözülemez demediği bütün problemlerin bir çözümünün olup olmadığına arada bakmayı düşünüyorum. Belki çözüm bu problem için tamamen genellenebiliyordur.

Trigonometri (3)

Aşağıdaki denklemi çözünüz:

\(sin(2x – y) = cos(2x+y) \)

Bu soruda x ve y olmak üzere iki değişken terim ve bir denklem var. Bir değişkenin değerlerini diğer değişken cinsinden bulabilirsek yeterli bir çözüm olacaktır.

Eşitliğin iki tarafını da aynı trigonometrik fonksiyon cinsinden yazarsak işlerimiz kolaylaşabilir.

\(sin(\theta) = cos(\frac{\pi}{2} – \theta)\) özdeşliğini kullanarak bunu elde edebiliriz.

\(\longrightarrow cos(\frac{\pi}{2} – (2x – y)) = cos(2x+y) \)

Eşitliği fark olarak yazıp sıfıra eşitleyelim.

\(\longrightarrow cos(\frac{\pi}{2} – (2x – y)) – cos(2x+y) = 0 \)

Şimdi de şu özdeşlikten faydalanalım:

\(cos(\theta) – cos(\phi) = -2sin(\frac{\theta + \phi}{2})sin(\frac{\theta – \phi}{2}) \)

\(\longrightarrow cos(\frac{\pi}{2} – (2x – y)) – cos(2x+y) = -2sin(\frac{\pi}{4} + y)sin(\frac{\pi}{4} – 2x) = 0 \)

Bu çarpımın sıfır olabilmesi için çarpanların en az birinin sıfır olması lazım. O zaman her bir çarpanı sıfıra eşitleyip olası çözümleri bulalım. Sinüs fonksiyonu bildiğimiz gibi k tamsayı olacak şekilde \(k \pi \) noktalarında sıfır olur.

i) \(\frac{\pi}{4} + y = k \pi \)

\(\longrightarrow y = k \pi – \frac{\pi}{4} = \frac{(4k – 1)\pi}{4} \)

\(\longrightarrow y = \frac{(4k – 1)\pi}{4} \)

ii) \(\frac{\pi}{4} – 2x = k \pi \)

\(\longrightarrow \frac{\pi}{4} -k\pi = 2x \)

\(\longrightarrow 2x = \frac{(1-4k)\pi}{4} \)

\(\longrightarrow x = \frac{(1-4k)\pi}{8} \)

Sonra bu soruyu fonksiyonların argümanlarını eşitleyerek çözemez miyim diye düşündüm. Yani

\(\longrightarrow cos(\frac{\pi}{2} – (2x – y)) = cos(2x+y) \)

Buradan doğrudan şu adıma geçerek:

\(\longrightarrow \frac{\pi}{2} – (2x – y) = 2x+y \)

Kosinüs fonksiyonu \(2\pi\) periyotlu olduğundan bu eşitliği k herhangi bir tamsayı olacak şekilde şöyle yazalım.

\(\longrightarrow \frac{\pi}{2} – (2x – y) = 2x+y + 2k\pi \)

Sonra bu eşitliği çözelim.

\(\longrightarrow \frac{\pi}{2} -2k\pi = 4x \)

\(\longrightarrow \frac{(1 – 4k)\pi}{8} = x \)

Evet, ilk yöntemdeki çözümlerin birini bulduk ama diğerini nasıl bulacağız?

Bu noktada matematikçi bir arkadaşımdan yardım istedim ve bana kosinüs fonksiyonunun y eksenine göre simetrik olduğundan faydalan dedi.y eksenine göre simetrik demek

\(f(-x) = f(x) \) anlamına geliyor.

yani

\(\longrightarrow cos(\frac{\pi}{2} – (2x – y)) = cos(2x+y) \)

burada eşitliğin sağ tarafı için kosinüsün bir çift fonksiyon olduğunu kullanırsak, yani

\(cos(2x + y) = cos(-2x -y) \)eşitliğini kullanırsak

\(\longrightarrow cos(\frac{\pi}{2} – (2x – y)) = cos(-2x-y) \) elde ederiz. Şimdi bu argümanları kosinüsün \(2\pi\) periyotlu olduğunu gözönünde tutarak birbirine eşitlersek şu sonucu elde ederiz.

\(\longrightarrow cos(\frac{\pi}{2} – (2x – y)) = cos(-2x-y) \)

k herhangi bir tamsayı olmak üzere:

\(\longrightarrow \frac{\pi}{2} – (2x – y) = -2x-y + 2k\pi \)

\(\longrightarrow \frac{\pi}{2} – 2x + y = -2x-y + 2k\pi \)

\(\longrightarrow \frac{\pi}{2} + y = -y + 2k\pi \)

\(\longrightarrow 2y = 2k\pi – \frac{\pi}{2} \)

\(\longrightarrow 2y = \frac{(4k – 1)\pi}{2} \)

\(\longrightarrow y = \frac{(4k – 1)\pi}{4} \)

buluruz ki, bu da diğer yöntemle bulduğumuz sonucun aynısı olur.

Ortaokul Öğrencilerinin Eşitlik-Denklik Algılarına Yönelik Öğretmen Görüşleri. (Makaleler – 1)

Ortaokul öğrencilerine matematik dersi vermeyi düşündüğüm zamanlarda eğitim alanında yapılan araştırmalar bir bakayım demiştim. Başlıkta adı geçen makaleyi gördüğümde heyecanlandım birden. Matematik alanında bana ilginç gelen en basit kavramlardan biri ne de olsa eşitlikti. O kadar temel ki, Euclid’in Elementler adlı eserinde birinci aksiyom şu şekildedir:

“Aynı şeye eşit olan şeyler birbirlerine eşittir.”

Bundan daha basit ne olabilir ki gibi düşünebiliriz ama ortaokulda henüz bu olgunluğa ulaşmış olmadığımızdan sezgisel olarak buna inansak da bu eşitliğin ne olduğunu henüz anlamamış oluyoruz. O yıllarda bu konu üzerine düşündüğümü ben hatırlamıyorum. Oysa matematikte hemen hemen her satırda bir eşittir işareti kullanıyorduk. Bu yazıda bahsedeceğim makale de bu eşittir işareti üzerine.

Makale bu linkte:

Öğretmenlere, öğrencilerin eşitlik ve denklik kavramları arasındaki ilişkiyi ya da farkı nasıl ifade ettikleri sorulduğunda büyük çoğunluk iki kavramın da aynı şekilde kullanıldığını söylemiş. Bir öğretmen de bunun nedeni olarak ikisi için de aynı işareti kullandıklarından bahsetmiş. Düşünüyorum da, ben ortaokuldayken denklik işaretini kullanıyorduk. Kümelerin denkliğini filan eşitlik olarak göstermiyorduk. Modüler aritmetik bizim zamanımızda ortaokul müfredatında mıydı bilmiyorum ama orada da denklik işareti kullanılıyordu. Bir kısım öğretmen çocuklara eşitliği ve denkliği kesirlerin denkliği üzerinden anlatmış. Kesirleri sadece sayı olarak alırsak bence bu eşitliktir ama değişik cisimlerin oranları şeklinde alınırsa belki denklik olarak algılanabilir. Bundan ben de emin değilim. Makalenin ilerleyen kısımlarında aynı kavramlar öğretmenlere de sorulmuş ve öğretmenler arasında da benzer kavram kargaşası yaşandığı görülmüş. Eşitlik işlem yapma komutudur diyen öğretmen bile çıkmış.

Bir başka soruda da öğrencilerin eşitliği nasıl tanımladıkları sorulmuş ve çoğunlukla işlem yapma komutu olarak algılandığı görülmüş. İki tarafın denkliği ya da eşitliği olarak algılayanlar azınlıkta.

Öğretmenlere öğrencilerin denklik ve eşitlik arasındaki ilişkiyi nasıl gördükleri sorulduğunda ise yine büyük bir çoğunluk farksız olduklarını ifade etmiş. Bazı öğretmenlerin bu kavramları çok ters bir şekilde öğretmeye çalışmasını ise endişe verici bulduğumu söylemem gerek. Bir öğretmen şöyle bir açıklamada bulunmuş:

“Ben denk kesirleri anlatırken: ‘Çocuklar denk olan her şey eşittir ama eşit olan her şey denk değildir eşitlik daha kapsayıcı daha geneldir denk kesirlerde araya eşittir işareti koymamızın sebebi de budur.’ diyorum’’

Makalenin sonuç kısmında elde edilen bulguların daha önce yurtdışında yapılan çalışmalarla örtüştüğünü gösteriyor. Yurtdışında bu konuda daha çok çalışma yapıldığından bu sonuçların etkisinin de benzer olacağını beklemek heralde yanlış olmaz. Matematiği doğru anlamak için kavramları doğru anlamak ve kullanmak gerekecektir. Bunun için de öncelikle öğretmenlerin bu kavramları iyice anlamaları ve öğrencilere iyi ifade edebilmeleri gerekecek. Bizim okullarımızdaki kalabalık ortamların, öğretmenin her öğrenciyle yeterince ilgilenmesine imkan vermemesi de ayrı bir engel olarak önümüzde durmaktadır.

Mannheim ve yeni nesnellik sergisi

Birinci Dünya Savaşı yeni sonra ermiştir. Toplumda politik kırılımların yaşandığı bir dönem. İnsanlar, avangart ütopyaların gerçekleşmeyeceğini çok acı şekilde görmüş. Alman sanatçılar da buna tepki olarak resimde günlük nesnelere, görünür şeylere, toplumsal eleştirilere yer vermeye başlayarak bu akımı başlatmışlar. Bu dönemde portreler, manzaralar, şehir resimleri ve natürmort çok kullanılmış.

1925 yılında Mannheim’da yeni nesnellik akımıyla ilgili ilk resim sergisi açılmış. Demek ki ben de bu serginin neredeyse yüzüncü yıl dönümüne gitme şansına erişmişim.

Yeni nesnelliğin bazı alt kolları da ortaya çıkmış tabii ki. İngilizce’de de Verismo denen gerçeklik kolu, eserlerinde daha çok sosyopolitik meseleleri işlediler. Sadece sosyalist ya da komunist fikirler değil, nasyonal sosyalist fikirleri işleyen ressamlar da oldu. Bir başka alt kol da klasikçiler oldu. Bunlar sosyal konulara dalmadan geleneksel resim yöntemlerini kullandılar. Büyülü gerçeklik koluysa ilerde sürrealizme köprü olacaktı.

Sergiyi ben çok beğendim. Genelde biraz uğraşsam ben de bu resimleri yapabilirim hissi uyandıran eserlerdi. Tabii ki benim çok daha fazla uğraşmam gerekecek ama olsun. Portrelerde duygulara pek yer yoktu. Hatta elbiselerde, dekorda yüz ifadesinden daha çok detay vardı. Manzaralarda gerçeklikten çok basit şekillere yer verilmişti. Natürmort eserlerde meyvelerin egemenliğine son verilmişti. Şehir temalı resimler de güzeldi. İnşaat halindeki binalara bile yer verilmişti.

En iyisi lafı bırakayım da en beğendiğim resimlerden örnekler vereyim.

Sergide sadece bir resmin fotoğrafını çekmek yasaktı. O da bir dağcı olan Luis Trenker’in fotoğraf makinesiyle olan bir dağ fotoğrafıydı. Telif hakları nedeniyle bu resmi koyamıyorum ama internette aşağıdaki gibi linklerden bu tabloya ulaşmak mümkün.

https://sammlung.belvedere.at/objects/9005/luis-trenker-mit-kamera

Heidelberg müzesi

Geçen hafta sonu özel bir sergi nedeniyle Heidelberg müzesine gittim. Serginin konusu sanatta yabancı kültürlerdi.

Önce sürekli sergiyi dolaştım. Çoğunlukla şehirle ilgili eserler vardı. Ya sanatçılar bu bölgedendi, ya da Heidelberg manzaralı resimler filan. Ayrıca bir dönem burada yaşayan hanedan üyelerinin kendi portreleri ya da koleksiyonları da serginin önemli bir parçasıydı. Bunların dışında bir de İtalyan ressamların bazı eserleri vardı.

Resimlerden sonra en çok sayıda temsil edilen sanat ise porselendi. Frankenthal civarında üretilen porselenler renkler ve motifler açısından tablolardan hiç de geride kalmıyordu.

Sergiden bazı örnekleri instagram sayfama koydum.

https://www.instagram.com/p/DEZksjUiFRu/?utm_source=ig_web_copy_link&igsh=MzRlODBiNWFlZA==

https://www.instagram.com/p/DEYIm4QiAhY/?utm_source=ig_web_copy_link&igsh=MzRlODBiNWFlZA==

https://www.instagram.com/p/DEZvtIZiMGi/?utm_source=ig_web_copy_link&igsh=MzRlODBiNWFlZA==

https://www.instagram.com/p/DEZx4M4i7H6/?utm_source=ig_web_copy_link&igsh=MzRlODBiNWFlZA==

https://www.instagram.com/p/DEZq_6ri-on/?utm_source=ig_web_copy_link&igsh=MzRlODBiNWFlZA==

https://www.instagram.com/p/DEVhE4cCqZi/?utm_source=ig_web_copy_link&igsh=MzRlODBiNWFlZA==

İki saat kadar bu eserleri seyrettikten sonra özel sergi kısmına geldim. Beklediğimden küçük bir koleksiyondu. Dört ya da beş bölümden oluşuyordu. Birkaç fotoğraf, birkaç doğu kültürlerinden bahseden eski kitaplar. Eski dediysem tabii ki birkaç yüzyıllık eserler. Bu bölümde eserlerin çoğu yeni olduğundan fotoğraf çekmek yasaktı.

1500’lerde henüz yeni keşfedilmiş olan Amerika kıtası çoğunlukla dişi figürlerle temsil ediliyordu. Kaşifler ve fatihler ise erkeklerdi. Biraz daha sonra Afrika’dan gelen siyah köleler resimlerde dekor olarak yer almaya başladı. Osmanlı saray yaşamı, Türklerin giyimi ve meslekleri üzerine kitaplar yazıldı, resimler yapıldı. Yakın zamanlarda ise bazı sanatçılar yabancı kültürlerden ya da farklılıklardan faydalanılma şekillerini eleştiren eserler verdi. Bazıları da bu farklı kültürler üzerine çalışıp onları doğru bir şekilde tanıtmaya çalıştı.

Tam bu kadar büyük bir konu için bu kadar az örnek olur mu diye söylenirken üzerinde sergi yan odada devam ediyor yazan bir kapı gördüm. Sağa sola baktım ama bu kapıyı benden başka gören yok gibiydi. Tereddütle kapıyı açtım ve içinde bir beamer olan küçükçe bir odaya girdim. Kapıyı kapatmaya çalıştım ama kapanmıyordu. Heralde bu odaya giren ilk kişi bendim. Kapıyı aralık bırakıp ekranda oynayan filmi seyretmeye başladım.

Siyah bir balerin ayna karşısında dans ediyordu ve bu sırada aynadaki görüntüsünü takip ediyordu. Aynadaki görüntüsü beyaz bir balerindi ve biraz daha güzeldi. Siyah balerin hareketleri aynadaki görüntü gibi yapmaya çalışıyordu ama hep biraz geride kalıyordu. Beyaz balerin gibi olmak istiyordu ama olamıyordu. Kollarını açıp dönerek aynanın bir ucundan diğer ucuna adeta uçuyordu ama görüntü kendisinin aksine aynanın içinde kalıyordu. Buna rağmen gözü sadece aynadaki balerindeydi.

Arada kısa kısa kameranın açıları değişiyordu. Hatta dansı bazen beyaz balerinin arkasından gösteriyordu. O zaman da siyah balerin aynadaki görüntü oluyordu. Yaklaşık onbeş dakika bu çalışma devam etti. Aynanın bir bu tarafı, bir diğer tarafı. Aynanın bir solundan, bir sağından. Görüntüler asla aynanın dışına taşmıyordu. Hangi kadın gerçek, hangisi hayal bilmiyordum. Arada yorulup kısaca dinleniyorlardı ve sonra yine parmaklarının uçlarında bir o tarafa bir bu tarafa uçuyorlardı. Sonunda ikisi de çalışmalarını bitirdi. Bale ayakkabılarını çıkardılar, ellerine aldılar ve sahneyi terk ettiler.

Rahatsız bir oturakta onbeş dakika bu filmi seyretmek sırtımı çok yormuştu. Deli gibi ağrıyordu. Daha sonraki filmi beklemeden odadan çıktım. Kapıyı hızlıca çektim ve kapandı bu sefer.