Müzik aletleri neden aynı notalar için farklı sesler üretir? Yani aynı frekanstaki la notasının tınısı neden flütte ve gitarda çok farklıdır?
Bu deneyde bazı enstrümanlarda çeşitli notaların bileşenlerine bakacağım. Bu bileşenleri inceleyebilmek için sesleri cep telefonuyla kaydettim ve daha sonra bilgisayarda audacity programında notaları ayrı ayrı kestim ve her birinin frekans uzayındaki görünüşüne baktım. Bu deneyde nicelikten çok niteliğe ağırlık verdim. Grafiklerde ve tablolarda belirttiğim notaları çalmaya çalıştım ama çeşitli nedenlerden ötürü (yanlış akord, müzik aletinin ve de en önemlisi müzisyenin kalitesinde yetersizlikler vb.) audacity bazı notalarda başka isimler önerdi. Bunları bu deneyde göz ardı ettim. Frekans uzayındaki grafiklerde program bütün bant aralığını kullandı. Spektrumu logaritmik göstertseydim bütün ekranı kullanabilirdim ama o zaman da spektrumun genel şeklini hayal etmek daha zor olabilirdi. Bu nedenle tepe noktalardaki frekansları kolayca okunabilsinler diye ayrıca tablolara koydum. Temel frekans olarak audacity programının önerdiği temel frekansı kullandım. Tabii ki biraz daha yüksek bir frekans kullanarak hataları daha da küçültmek mümkündü ama dediğim gibi bu deneyde nicelik ön planda değil.
Bu notanın frekans uzayındaki görüntüsü ise şöyle çıktı:
Sol baştaki frekans bileşeni bu notanın temel frekansı oluyor. Diğer sivri noktalar da bu tonun armonik sesleri oluyor. Peki armonik seslerin frekansları acaba bir kurala uyuyor mu? Bunun için sivri alanların en yüksek olduğu frekansları aşağıdaki tabloya geçirdim.
[table id=53 /]
Son sütunda da görüldüğü gibi armonik seslerin frekansları ile temel frekansın tamsayı katları arasındaki fark çok küçük. Acaba bu bir tesadüf mü diye flütte daha başka notaları da denedim.
Bu ikinci notanın (Re) tablosu ise şu şekilde oldu:
[table id=54 /]
Bu tabloda farklar biraz daha büyük çıktı.
Şimdi bu üçüncü notanın (Mi) tablosuna bakalım.
[table id=55 /]
Dördüncü notanın (Fa) tablosu ise aşağıdaki şekilde
[table id=56 /]
Beşinci notanın (Sol) tablosu:
[table id=57 /]
Altıncı notanın (La) tablosu:
[table id=58 /]
Yedinci notanın (Si) tablosu:
[table id=59 /]
Armonik seslerin temel frekansın tamsayı katları olduğu bu tablolardan anlaşılıyor. Peki bu özellik sadece flüte ait olabilir mi? Bunu test etmek için gitarla da aynı deneyi yaptım. Uzun süredir çalmadığım gitarı kısaca akord ettim ve denemelere başladım ama akordu çabucak bozulmuş olabilir.
Düşük frekanslar birbirine çok yakın olduğundan görüntü net seçilemiyor olabilir ama bu değerleri aşağıdaki tabloda da görebiliriz.
[table id=60 /]
[table id=61 /]
[table id=62 /]
[table id=63 /]
[table id=64 /]
[table id=65 /]
[table id=66 /]
Bu tablolarda da görüldüğü gibi armonik sesler de temel tonun tamsayı katları olmakta. Ayrıca yan flütle gitarın spektrumlarında armonik seslerin şiddetlerinin değişimi de oldukça farklı. Hatta bu şiddetler aynı enstrüman içinde de farklı. İşte bu farklar sayesinde her enstrümanda aynı notanın tınısı çok farklı oluyor.
Çocuklara kimya deneyi yapalım mı dediğimde çok sevindiler. Ümit kimya olduğu için, Serkan da gaz ocağıyla oynama şansı bulabileceği için. Gaz ocağı tehlikeli bir alet ama, kullanım kılavuzuna göre alevin sıcaklığı 1700 dereceye kadar çıkabiliyormuş. Ayrıca yanlış muhafaza durumunda patlama riski de var. Öleceksek açık havada ölelim dedik ve deneyi bahçede yapmaya karar verdik.
Kalsiyum hidroksit (sönmüş kireç, kireç sütü ve kireç kostik adlarıyla da biliniyor) suda oldukça az çözünen beyaz bir toz. 100 mililitre suda (20 derecede) sadece 0.17 gram toz çözünebiliyor. Deneyi okuduğum yerde daha kolay çözmek için tüpü gaz ocağında ısıtmamı diyordu, ben de öyle yaptım ama aslında bu tozun çözünürlüğü sıcaklık arttıkça azalmakta. Heralde ısıtma aşamasında sadece büyükçe toz parçaları kırılıp suda daha kolay dağıldığından bana daha iyi çözünmüş gibi geldi.
Erlen (Erlenmeyer, Erlenmeyer flask) içine 150 ml kadar su koyup çay kaşığının ucu ile çok az toz ekledim. Toz parçaları iyice kaybolana kadar ısıtıp karıştırdım. Bir iki dakika sonra çözeltim hazırdı. Sonra pipet yardımıyla suyun içine üflemeye başladım. Bir süre sonra su bulanıklaşmaya başladı. Bu bulanıklaşma ortamdaki karbondioksiti gösteriyor, yani suya üflediğim havanın içinde karbondioksit varmış.
Bu olay esnasında oluşan tepkime şöyle:
Ca(OH)2 + CO2 CaCO3 + H2O
CaCO3 (Kalsiyumkarbonat) da su da çok daha az çözündüğünden bir katı asıltı (süspansiyon) oluşuyor ve bulanıklık oradan geliyor. Eğer erlen içindeki çözeltiyi içine üflemeden öylece bıraksaydım da havadaki karbondioksit yüzünden bir süre sonra aynı tepkime yine olacaktı.
Aşağıdaki videoda hazırladığım çözelti ile üfleme sırasında bulanıklaşma görülebilir.
2017’nın ziyaretçiler için açık son gününde çocuklarla Mannheim’daki teknik müzeye (Technoseum) gittik. Eskiden sadece dört temel sergiden (Dokuma, kağıt üretimi ve trenler ve bilimsel/teknik araç gereçler) oluşan müze yıllardır çocuklar ve çocuk kalanlar için fizik ve matematik bölümleriyle de geliştirilmiş. Fotoğraf makinemin ve telefonumun hafızalarını çabucak tükettiğim için her şeyi çekemedim ama etkileyici bulduğum parçaları bu yazıda toplamak istedim. Tarihi bilimsel araçlar için de ayrı bir yazı hazırlamayı düşünüyorum.
Önerilen plana göre gezimize en üst kattan başladık. Kartondan model inşa eden amcaların sergisine kısaca baktık.
Ardından ilk durağımız olan fizik deneylerine geldik. Girişte makara sistemlerinde hava atmaya kalkarken 20 kg’lık çuvalın çocuk oyuncağı olmadığını fark ettik.
İki adım sonra kesinlikle görmeyi planladığım vakumda serbest düşme deneyi vardı. Aşağıdaki videoda deney düzeneğini görebilirsiniz. Soldaki ölçü aleti tüp içindeki hava basıncını gösteriyor. Sağdaki kırmızı düğmeye basıldığında tüpteki hava yavaş yavaş boşaltılıyor ama tabii ki tam vakum oluşmuyor. Tüpün içinde vakumdan başka bir adet plastik top, bir de tüy var. Videonun ilk kısmında iki cisim de tüpün ortasına kadar aynı hızda düşüyorlar. Sonra tüy kenarlara çarpmaya başlıyor ve zaman kaybediyor. Sonra ben tüpü daha yavaş başlangıç konumuna getirmeye çalışıyorum ki top ilk anda haksız bir avantaj elde etmesin ama bunu da pek başaramıyorum. Belki bu deney düzeneği üzerinde biraz daha çalışılsa çok daha başarılı bir deney olabilir. En azından büyükler için, müzede bu deneye ilgi gösteren hiçbir çocuk görmedim.
Bundan sonra gittiğimiz deney istasyonu oldukça basit ve küçük çocuklar için bir o kadar da şaşırtıcı bir masaydı. Küçük çocuklar için uygun olmayan tek şey çevrilmesi gereken kısmın biraz güç istemesiydi. Bunun dışında bence sıvının rengi de güzel seçilmiş.
Bu masanın arkasındaki duvarda da zekice planlanmış bir dişli deney ortamı vardı. O dişlilerden sadece üç tanesi duvara sabitlenmiş durumdaydı, diğer hepsi mıknatısla tutturulmuştu, yani deneyi yapanlar bu dişlileri istediği yerlere koyabiliyordu. Bu sistemin tek zayıf tarafı, videoda da görüldüğü gibi büyük dişlilerin ağırlığı nedeniyle aşağıya kaymasıydı. Daha küçük ya da daha hafif dişlilerle bu deney istasyonu harika olabilirdi ki bu haliyle bile oldukça başarılıydı.
Daha sonra eylemsizlik momenti ile ilgili çok basit ama güzel bir deney vardı. Burada aynı ağırlıkta ve aynı ağırlık merkezine sahip iki silindir şeklinde cisim yuvarlanıyor ve hızlarının farkı gözlemlenebiliyor. Kütlesinin dağılımı kütle merkezine yakın olan silindir diğerinden daha hızlıydı. Videoda bu deneyi görebilirsiniz.
Ardından birçok doktorun masasını süsleyen bir oyuncağın büyük boyutlusuyla oynadık. Fiziğin simetri anlayışı gerçekten de çok güzel.
Işık ve aynalarla ilgili güzel bir deney istasyonu da vardı. Bir sıra lazer işaretçi ile paralel ışınlar yapılmış ve bu ışınların düz ve içbükey aynalardan yansımaları çok güzel izlenebiliyor. Bu deneyde aynalar cam yerine metal şeritlerden yapılmış ama lazer bu yüzeylerden de oldukça güzel yansıyor. Bir başka ilginç fikir de birbirine iplerle bağlı küçük aynalardan (bunlar gerçekten cam) oluşan bir şeritti. Esnek yapısı sayesinde çok değişik şekillerde aynalar düzenlenebiliyorlar ve çeşitli şekillerdeki aynaların aslında bu şekilde küçük aynaların toplamı şeklinde düşünülebileceği görülebiliyor. Tabii küçük çocukların bu tür yaklaştırmaları anlamaları pek kolay bir şey değil ama oldukça başarılı bulduğum deneylerden biriydi. Biz bu ayna şeridini içbükey ayna gibi dizip benzer bir yansıtma performansı sağlamaya çalıştık.
Döner tabla üzerinde yuvarlanan cisimler ise her yaştan ziyaretçinin ilgi odağıydı. Çocuklar rastgele oynarken büyükler artistik figürler sergilemekle meşguldü.
Daha sonra alt kattaki deney istasyonlarına geçtik. Burada konular daha çok hareket, elektrik ve manyetizmaydı. Ne yazık ki yanımdaki kartlar dolmak üzere olduğundan artık çok daha az çekim yapabildim. Bu katın en merak ettiğim deneyi tabii ki cayroskoplu çantaydı. Bu çantanın özelliği içinde sürekli dönen bir cayroskop olması. Çantayı elinize aldığınızda zaten bu dönme hareketini hissedilir bir titreşim şeklinde fark ediyorsunuz. Asıl sürpriz ise çantayla hareket etmeye, özellikle dönmeye başladığınızda ortaya çıkıyor. Çanta doğru durmuyor ve kafasına (fiziğe) göre hareket ediyor yani saat yönünün tersinde dönerken yukarı doğru kalkmaya çalışıyor. İzleyelim.
Performans olarak çok başarılı bulmasam da fikir olarak çok beğendiğim başka bir istasyon da mıknatıslar kısmıydı. Manyetik alan çizgilerini görmek (yönleriyle beraber) için çok sayıda küçük pusulalar kullanılmış. Bu düzeneği kurmanın ucuz bir yolunu bulursa ben de bir tane yapmak istiyorum. Müzede zayıf bulduğum şey mıknatıslardı ama onların da zayıf olması gerekiyordu aslında. Şöyle açıklayayım. Zayıf mıknatıslar ile oluşan alan küçük ve zayıf olduğundan pusulalarda çok net bir şey görülmüyordu (videoda). Güçlü bir mıknatısta bu alan çizgileri çok net görülebiliyor ama (aşağıdaki resimde olduğu gibi). Peki neden güçlü mıknatıslar alınmamıştı? Tabii ki güvenlik nedeniyle. Eğer videodaki ferrit mıknatıslar neodym gibi güçlü mıknatıslar olsaydı, mıknatıslar birbirlerini çok şiddetli çekeceğinden ziyaretçilerin ellerinin bu çarpmalar sonunda ciddi bir şekilde ezilme riski olacaktı.
Sadece fizik deneyleri yoktu tabii ki. En başta da belirttiğim gibi matematik oyunları da vardı. Bu bölümde iki şeyle ilgileniyordum. Biri toplumumuzun orucu ne bozar sorusundan sonra en çok ilgilendiği şey olan π’yi kaç alalım sorusuydu. Aşağıdaki videoda bunu yapmak için bir dairenin alanı ile bir paralelkenarın alanları yaklaşık olarak eşit alınıyor. Detaylara girmeye gerek yok heralde.
Diğer ilgilendiğim şey de tahtadan yapılmış hesap makineleriydi. Bir tanesinin videosunu çektim ama henüz nasıl işlem yaptığını çözemedim. Sanırım müzeye tekrar gitmem gerekecek.
En alt kattaki sergi salonunda ise daha çok çevreyle ve gelecekle ilgili istasyonlar vardı. Robotlar, doğada matematik, duyu organlarımız gibi konular işlenmişti. Burada ilgimi çeken şey ise bulut odasıydı. Çevremizdeki radyasyonu, evet radyoaktif ışımalar her yerde mevcut, görünür hale getiren bir araç. Parçacıklar bunun içinden geçerken aynı jet uçaklarının havada bıraktığı ize benzer izler bırakıyorlar. Kısa süre de olsa bu izler çıplak gözle görülebiliyor. Hatta ize bakıp parçacığın türü de söylenebiliyor ama ben bu kadarını beceremiyorum.
Son olarak da “The Ultimate Machine” turun bittiğini bildiriyor.